Köy Enstitüleri ve Feminizm

Yalman köy enstitülerinde yetişenlerin köylüleri ve dolayısıyla ülkeyi “ileriye” taşıyacağına inanmaktadır. Ancak köy enstitülerinin kolektivist idealizminin pek çok açıdan bireyci eğitim anlayışıyla bağdaşmamaktadır. Bu mesele ilerleyen sayfalarda ele alınacaktır ancak enstitü öğrencilerinin kadınlara bakış açısının “ilericilik-gericilik” meselesi hakkında daha detaylı bir görüş sağlayacağı iddia edilebilir.  

Köy enstitülerinin “ilerici” görüntüsüne rağmen enstitüsünde açık bir şekilde cinsiyetçi bir politika izlenmiştir. Genellikle bu durum zamanın şartlarına bağlanarak açıklanır. Ancak mesele bundan biraz daha karmaşık olabilir. Enstitülerdeki cinsiyetçi politikalar bilinçli olarak planlanmaktadır. Her ne kadar enstitülere kızların katılımı halk arasında teşvik edilen bir durum olmasa da, kadınların erkeklerin yanındaki geleneklerle belirlenmiş rollerinde temelde bir değişiklik yoktur. Erkekler köylü hayatı kalkındıracak temel planları yaparken, kadınlar da eş rolünde kadın dünyasında erkeklere yardım etmek üzere hazır bulunmakla mükelleftirler. Bu bakımdan kendi ayakları üzerinde duran ve yeteneklerde erkeklere denk kadınlar yerine, köydeki kadın dünyasına nüfuz etmek isteyen Köy Enstitüsünün kendine verdiği görevi omuzlamaya hazır genç kızlar yetişmektedir. Gerek Yalman’ın kitap boyunca verdiği öğrenci faaliyet örneklerinde, gerekse Köy Enstitülerine ilişkin daha geniş araştırmalarda enstitülerde kadınların geleneksel rollerinden ayrı düşünülmediği anlaşılmaktadır.

Köy enstitülerinin temel amacı göz önüne alındığında bunda şaşılacak bir durum yoktur. Zira köy yaşamını korumaya ve geliştirmeye kendilerini adamış eğitimcilerin, köylüyü köyde tutabilmelerinin en önemli yollarından biri geleneksel kadın-erkek rollerinin güçlendirilmesinden geçer. Yalman kitabında buna ilişkin ilginç örnekler vermektedir.

Yalman’ın enstitüdeki üç kız öğrencinin görüşlerini aşağıdaki gibi açıklamaktadır. İlk önce Çeşme kazasından Fatma Esan konuşmaktadır (Yalman, 1990: 96): 

“Okulda çalışmak işi bellidir. Ana çizgileri kanunla tespit edilmiştir. Üzerime aldığım vazifeleri elbette itina ile yerine getirecektim.

            Okuldaki vazifelerimin haricindeki kalkınma vazifelerinde kuvvetlerimi dağıtmamak taraftarı idim. İki ana hedef üzerinde çalışacaktım: Birincisi köye dokumacılığı sokmak, ikincisi de çocuk bakımı...”

Sonra ikinci kız konuşmaya başlar. Yalman bu kızın ismini zaptedememiştir.

“Biz kızız. Erkek arkadaşlar gibi çeşitli işler düşünemeyiz. Çalışma sahamız ister istemez daha dar, daha basit olacaktır. Benim sanatım dikiştir. Bu kısma ayrılmakla beraber dokumacılık ve halıcılık da bilirim. Zaten son seneye varıncaya kadar hepimiz her sanatı az, çok görüyoruz, yalnız son yılda ihtisas vardır.” (Alıntılar orijinaline uygun yapılmıştır.)

Bu kızın gayesi de dokumacılığı ve çocuk bakımını geliştirmektir. Yine ismi notlarda bulunamayan bir başka kız da diğer ikisi ile benzer görüşleri sarf etmektedir. (Yalman, 1990: 96) Ancak bu örneklerin dışında Yalman’ın aktardığı bir hikâye enstitüdeki cinsiyetçiliği daha açık bir şekilde resmetmektedir.

Üregil köyünde öğretmen yaralı aslan ile kaplumbağanın hikâyesini teatral bir şekilde iki öğrenciye anlattırmaktadır. Yalnız aslanı bir kız çocuğu oynarken kaplumbağa rolü de bir erkek öğrenciye düşmüştür. O sırada köy enstitü kafilesiyle birlikte gelen “Bayan Emine” (Araplar köy öğretmeninin annesi) ileri atılarak duruma müdahale eder ve aslan rolünün erkek tarafından oynanmasına vesile olur. Çünkü kızların aslan olduğu hiçbir yerde görülmemiştir. Bu cinsiyetçi yaklaşım karşılık bulmuş ve oyun karakterler yer değiştirerek devam etmiştir. Yalman bu durumu tarafsız bir gözlemci olarak aktarmakla yetinmiştir  (Yalman, 1990: 117).

Şüphesiz kadınların ev işleriyle ve çocukları ile ilgilenmeleri liberal bir topluma aykırı değildir. Ancak kadınların gönül rızasıyla geleneksel yaşam formları seçmeleri ile kamusal bir kurumun kadınları erkeklerin yanında yardımcı sıfatıyla yetiştirmek istemesi arasında farklılıklar vardır. Köy enstitüleri pek çok alanda devrimciyken, kadın-erkek eşitliği gibi açık bir “ilerici” hamleyi neden yapmamıştır? Şüphesiz bu soruya cevap vermek için zihniyet ve kültür dünyasına ilişkin uzun bir tartışma yapılabilir. Ancak burada mesele basitçe doğru ve yanlış bireycilik açısından ele alınacaktır. Köy enstitülerinin yanlış bireyciliği, kız öğrencileri kendi başlarına amaçları ve yetenekleri olan bireyler olarak değil de, köy kalkınmasının neferi olarak gösterilen uygun rollere göre eğitilecek “kaynak”lar gözüyle bakmaktadır. Köy enstitülerinin amaçları bakımından kız öğrencilerinin geleneksel rolleri benimsemeleri daha işlevseldir. Enstitü eğitimi gençlerin kendi amaçlarını gerçekleştirmelerine yardımcı olmak için değil, gençlerin enstitünün amaçlarına hizmet etmesi için verilmektedir. Şüphesiz bu perspektif liberal bir eğitim anlayışı değildir. 

Kadın hareketinin şehirli bir siyasal hareket olduğunu hatırlamak, köy enstitülülerin neden feminist olamadığının bir diğer açıklamasıdır. Şehirlerde erkeklerle aynı işlerde çalışan kadınların ekonomik ve siyasal haklarını almak üzere başlatılan kadın hareketinin köylere ilham olması şüphesiz köy enstitülerinin hedefleri için doğru olamazdı. Şüphesiz kadınlar dokumacılık yaparak ev ve köy ekonomisine katkıda bulunup, erkeklere yardımcı olabilir. Ancak eğer kadınlar köydeki görevlerini bırakıp şehirlere çalışmaya gitmeyi isterlerse, bu köy hayatını sarsacak önemli bir sorun olarak arzu edilmeyen bir netice olurdu. Örneğin köyde edindiği dokumacılık yeteneğini şehirde işletme açarak geliştirmek isteyen bir kadın figürü köy enstitülülerin akıllarından geçirmek istemeyecekleri bir fikirdir. Zira öğrencilerin bireysel gelişimlerinin amacı kendi hedeflerini kendi yetenek ve kaynakları ile gerçekleştirmeye çalışacak bireyler yetiştirmek değildir. Amaç, köy enstitüsünün tanımlamış olduğu kamusal görev bağlamında yeteneklerini geliştirip sosyal fonksiyonunu icra eden vazife adamları/kadınları yetiştirmektir. Bu bakımdan Yalman 17 Ekim 1940’da yazdığı “Yepyeni Bir Varlığın Temel Taşı” başlıklı yazısı tam da yukarıda açıklanan perspektifin iyi bir örneğidir. Bunun haricinde 24 Ekim 1949’da “Eminiyetten Doğan Seciye Kuvveti” başlıklı yazısında da Yalman enstitülü gençlerin yüksek karakterini yine onlara yüklenen yüksek kamusal ideallerle açıklamaktadır.

 

Buğra Kalkan, Ahmet Emin Yalman, Liberte Yayınları, Ankara, ss 92-96.

Kitaba ulaşmak için: Ahmet Emin Yalman

Kapat